Sizin Tuğlanız Ne Renk?
Sultan bir gün komşu ülkeyi ziyarete gider. Mükemmel ağırlamanın yanı sıra Sultanı etkileyen bir başka şey daha olmuştur. Komşu ülkenin sultanının sarayının duvarları öyle bir tuğladan yapılmıştır ki alır götürür bizim sultanı başka bir dünyaya. O öyle bir renktir ki tarifi olanaksızdır. O kırmızıdır yangın gibi, o kahverengidir içini çarpan, o kızıldır, o her renktir velhasıl.
Ülkesine dönünce “benim ülkemin ustaları da yapar mutlaka böyle bir renkten tuğla, tez getireler numunelerini” diye dört bir yana emir salar ama gelen örnekler tatmin etmez sultanı. Bunun üzerine ödül koyar sultan; istediği renkte tuğlayı getirene bir servet vaat eder. Nafile, ülkenin tüm ustaları ucunda servet de olsa başaramazlar, istenen rengi tutturamazlar. Sonunda vezirlerden birinin kulağına ülkenin bir köşesinde bilge, kendi halinde yaşayan bir ustanın şöhreti gelir. ‘Yapsa yapsa o usta yapar, o rengi o tutturur’ derler. Sultan kendisi gider ustanın ayağına. Usta anladım der, “Ben o rengi tanıdım, bilirim nasıl bir tutku yarattığını, yapmaya çalışırım ve yaparım, lakin vakit ister”. Sultan vakti verir; ödülü de kendisinin seçmesini ister. Usta bir ayda yerine getirecektir görevi, o eşsiz rengi, canım karışımı bulacaktır. Usta çalışmaya başlar, dener, dener. Her türlü maddeden renk çıkarmaya çalışır. Tuğlanın kalitesi bozulmamalı ve rengi tutmalıdır. Çalışır, çalışır. Dener, dener. Günler hızla geçmeye başlar. Yapılan tuğlalar fırından çıktıklarında bir türlü tatmin etmez ustayı. Oysa söz vermiştir sultana, yaparım demiştir; tuttururum o rengi, bilmez miyim nasıl aranır o renk? Günler sayılıdır. Usta rengi tutturamamanın verdiği eziklikle daha da yoğunlaştırır çalışmasını, gece demez gündüz demez çalışır, dener ama olmaz işte. Kendi beğenmemiştir ki, işte budur diye götürsün sultana. Son bir umut daha kalmıştır bir ayın dolmasından önceki son gecede. O karışımı da gönlünün tüm zenginliğini, renklerin tüm çapkınlığını, maddelerin tüm çekiciliğini karıştırarak yaratmaya çalışır usta. Fırına atar tuğlaları ve bekler. Sonuç ne yazık ki düş kırıklığıdır. Verilen söz tutulamamıştır, denenecek başka bir yol da yoktur. Usta her şeyini koymuştur ortaya ama olmamıştır. Yangın, ateş, ustanın bağrına çöker. Fırının alevleri çağırır onu gel diye. O da reddedemez bu daveti.
Ertesi gün, süre dolduğu için sultan kendisi gelir ustanın yerine sonucu görmek için. Usta görünürde yoktur ama fırında bir şeyler vardır. Fırının kapağı açılır ve tuğlalar dışarı çıkartılır. Sultan kendinden geçmiş, tutku ile aradığı renge kavuşmanın mutluluğunu yaşamaktadır. "Bulun ustayı gelsin saraya ne dilerse o verilecektir kendisine, hatta fazlası da” diye emir buyurur sultan.
Bu öyküden bir çok hisse çıkartılması mümkündür. Ancak ben bireysel dersler yerine öykünün toplam mesajı üstünde durmak istiyorum. Şöyle bir geriye yaslanın ve geçmişe bakın. Lise bitirme sınavlarına nasıl çalışmıştınız, ya üniversite giriş sınavına? Üniversiteyi bitirirken çektiğiniz zorluklar, bitirme ödevleriniz, daha sonra ilk iş arayışlarınız, ret edilişiniz, ilk işe başlamanız, ayrılmanız, askerlik, size acı çektiren sevgiliniz. Velhasıl tüm uğraşılarınız, çabalarınız, savaşımlarınız, aldanışlarınız, pişmanlıklarınız, başarılarınız, kazanımlarınız. Tüm bunları şöyle bir gözden geçirin bakalım. Ya bugün bulunduğunuz yer? Buraya uçarak ya da gökten zembille gelmediniz. Hep geçmişteki uğraşılarınız ve didinmelerinizle ulaştınız bugüne. Yarına da yine kendi çabalarınızla ulaşacaksınız. Burada en önemli etken sizsiniz. Siz hayatın içine daldınız ve kendi renginizi yarattınız, Siz olmasaydınız, sizin didinmeleriniz hayal kırıklıklarınız, sevinçleriniz olmasaydı, yani siz kendinizi hayatın içine atmasaydınız bugünkü siz olamazdınız. Yarın ne mi olacak? Tabii bugünkü karışımlar ve fırınlara girme kararınız yönlendirecek yarını da.
Fuat Yalçın
…………………………..
Geleceğinizi hazırlamak üzere eyleme geçmek istiyorsanız kendinizi daha iyi tanımak için Kendinizi Doğru Değerlendirme eğitimine katılabilirsiniz.