“Nefretin Gözü Kördür, Tıpkı Aşk Gibi”
Çok karşıt duygular da olsa, Oscar Wilde’ın bu sözü aşkla nefret arasındaki çok önemli bir benzerliği ortaya koyuyor. Elbette en büyük benzerlik, ikisinin de kökeninde akılcı değil duygusal bir bakış açısının olması. Akılcılık yolundan sapıldığında bu iki karşıt duygu arasında geçişler de mümkün olabiliyor. Aynı kişiye önce aşk sonra nefret duygusu beslenebiliyor. Ya da tam tersi.
Günümüzde pek çok kişinin bu iki duygu arasında gidip geldiğini görebiliriz. Aşk veya nefret ile hareket edildiğinin en büyük göstergesi de kişinin katı bir tutum takınması: Gözler kapalı, kulaklar sağır… Eğer söz konusu olan aşk ise insanlar, aşk ile bağlı olduğu kişiye toz kondurmuyor, onunla ilgili en küçük bir eleştiriyi bile kendisine yöneltilmiş gibi görüyor. Söz konusu olan nefretse, bu sefer de tümden reddetme, kişinin adının geçmesine bile tahammül edememek gibi tepki görülüyor.
Aşk veya nefret duygusunun içinde bırakın hoşgörüyü, en küçük bir esnekliğe bile yer yoktur. Bu kişiler karşılarındaki kişide her an kavga edebilecek bir izlenim uyandırırlar. Kapıları uzlaşmaya kapalıdır. Akıl ve mantık devre dışında olduğundan, bu iki farklı uca çıkan tek yol duygulardan geçer.
İki duyguyu renk olarak ifade etmek gerekirse aşk beyaz, nefret ise siyah olabilir. İki aşırı ucun ortasında ara tonlar yoktur. “Ya hep, ya hiç” sözünde olduğu gibi, zihinler en ufak bir değişime bile kapısını kapatmıştır. Aşk tarafında itaat, kabullenme, teslim olma; nefret tarafında ise reddetme, inkâr ve tahammülsüzlük duyguları egemen olur. Kişi nesnel bir bakış açısından giderek uzaklaşır. En sıradan olaylarda bile âşık olduğu kişiyi yüceltecek yanlar bulur. Nefret eden kişi ise tam tersi bir biçimde normal bir konuşmadan bile olumsuz yönler çıkartır. Nefret ettiği kişiyi sadece hatasını yakalamak ve nefretini keskinleştirmek için dinler. Duyduğu hiçbir söz, okuduğu hiçbir yazı düşüncesini değiştirmez. Aşk için de aynısı geçerlidir. En olumsuz davranışlar bile beklenmedik bir biçimde olumlu olarak algılanabilir. Her şeyin bir bahanesi olduğu gibi sevilen kişinin yaptığı hataların da gerekçeleri vardır.
Bu körlük algılarda öylesine bir bozulma yaratır ki insanlar kendi yaptıklarını görmez ancak diğer insanlara şaşırırlar. Bütün bir toplumun kör olduğuna, kimsenin doğruyu göremediğine inanırlar. Bu toplumsal kopuş, körleşen kişi için zorunlu bir çıkış gibidir. Artık istenmeyen bir kişi haline gelmiş, dostlukları zayıflamıştır. İç dünyasındaki gerginlik dışarıdaki ilişkilerini de etkilemiş, giderek artan bir yalnızlık sarmalına girmiştir. Ancak bu yalnızlık da çoğu zaman olumlu bir etki yapmaz. Kişi yalnızlaştıkça aşkı da nefreti de artar, bir hastalık boyutunda saplantılarla yaşamaya başlar.
Eğer şikâyetçi olduğumuz şey körlükse, aşk ve nefretten uzak durmak gerektiğini söylemek bir anlam ifade etmez. Hatta tam tersi daha doğru olabilir. Aşk ve nefreti yaratan şey körlüktür ve bu körlük, elbette akıl körlüğüdür.
Burak Kaya