İp Cambazı Philippe Petit ve Liderlik Üstüne

İyi bir liderle, bir ip cambazının ortak becerilere sahip olması gerektiğini düşündüğümü söylesem, sanırım ilk başta çoğu insan buna bir anlam veremeyecektir. Bu türden gösterileri mutlaka izlemişsinizdir. İsterseniz bu gösterilerin en çok bilinenlerinden birisini size anımsatayım: 1974 Ağustos ayında Philippe Petit’in İkiz Kulelerin arasına gerili bir halat üzerinde yaptığı, 411 metre yükseklikteki eşsiz gösterisi. Kuşkusuz, hem yasadışı bir gösteri olması hem de Petit’in güvenliğini sağlayacak bir düzenek kullanmaması, bu gösteriyi benzerlerinden ayırıyor. Böylesi bir gösteriyi izleyen kişilere Petit’in en belirgin özelliği nedir diye sorsak, pek çok kişi ‘cesaret’ diye yanıt verecektir. Kuşkusuz, Petit’i o kadar yükseklere çıkartan özelliği cesaretli olması ancak Petit’in hayatta kalmasını sağlayan şey kesinlikle bu değil. 11 Ekim 2015 tarihinde Hürriyet Gazetesinde yayımlanan röportajda(1) Petit şöyle diyor: “Tam 6 yıl gece-gündüz o yürüyüş için geçti. Hayal kurdum, hesapladım, prova yaptım, meteoroloji, fizik, yer çekimi aklınıza gelecek her türlü etkeni, bilimi çalıştım.”

Petit aynı röportajın bir başka yerindeyse “Dengemi sağlayıp halata kendimi hissettirmeden yürümeye başladığımda yüzümde kocaman bir tebessüm belirdi” diyor ki bu gülümsemeyi üstteki fotoğrafta fark etmişsinizdir. Sanırım Petit’in sözlerini okuduktan sonra bu gösterinin arka planı biraz daha belirgin hale gelmiştir. Petit karşımıza heyecan, adrenalin, meydan okuma değil de, bilgi, öngörü, konsantrasyon, denge ve ekip çalışması gibi kavramlarla çıkıyor. 

Kendisine hiç mi korkmadınız diye sorulduğundaysa gene aynı akılcılıkta yanıt veriyor: “Korkularımızın kaynağında bilgi eksikliği vardır. Eskiden dev örümceklerden korkardım mesela. Oturdum, örümceklere dair yazılmış ne varsa okudum, hatmettim. Korkum kalmadı. Bilinmeyenden korkar insan.”

Philippe Petit, 411 metre yüksekliğe çıkmadan önce, o yükseklikte rüzgârın nasıl olacağını, halatın nasıl titreyeceğini, kendisini nelerin düşürebileceğini çok iyi biliyordu. Araştırmış, sorgulamış, denemeler yapmıştı. Tek başına değildi. Hem hazırlık hem de gösteri sırasında kendisine destek olmak üzere, farklı yeteneklere sahip beş kişilik bir çekirdek ekibi vardı.

İsterseniz, şimdi liderlik konusuna geri dönelim. Takdir ettiğimiz ve liderlik özelliklerini beğendiğimiz kişilerin genellikle başarılarına odaklanır, o başarının öncesini pek sorgulamayız. Alınan doğru kararlar, önseziler ve pek çok farklı yetenekten söz ederiz ama konsantrasyon, denge gibi yetenekleri pek önemsemeyiz. Oysa iyi bir lider için her şeyden önce, farklı yeteneklerini bir denge içinde kullanabilmek önem taşır. Sürekli öne atılmak değil, nerede duracağını veya ne zaman yeniden harekete geçeceğini bilmek de bir liderin en önemli özelliklerinden birisidir. Liderler, kimseyi dinlemeden, başına buyruk hareket eden kişiler değildir. İyi bir lider başkalarını dinler, farklı görüşlere değer verir ancak bu görüşlerin hayallerini gerçekleştirmesine engel olmasına da izin vermez, karşı görüşlerden kendi adına daha doğru, daha akılcı çözümler üretecek biçimde yararlanır. İyi bir lider yaptığı işe tutkuyla bağlı olabilir ancak hiçbir zaman bu tutkuların aklının önüne geçmesine vermez.

Şimdi Philip Petit’in gerçek yaşamından alınan Robert Zemeckis’in 2015 yılı yapımı “The Walk” filminin fragmanını izlemeden önce, son olarak yukarıdaki fotoğrafa bakmanızı istiyorum. Petit’in gülümsemesinin kaynağında ne kahramanlık ne de cesaret var. Bana sorarsanız ip üstündeki bu gülümsemenin kaynağında, delilikle bilgeliğin muhteşem bir dengesi var.

İyi bir lider için de aynı formülü kullanabilirsiniz: Biraz delilik, biraz da bilgi.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Burak Kaya

  1. http://www.hurriyet.com.tr/philippe-petit-hayat-cok-kisa-tek-care-heyeca...