“Çok Hızlı Gidiyoruz, Ruhlarımız Geride Kalıyor”
Özdemir Asaf ne güzel söylemiş: “Beni yaşamak değil, bu telaş öldürecek.”
Hayatımız için geçerli bu sözü gelin iş yaşamında inceleyelim. Bürolarda uçuşan dosyalar, koşuşturan insanlar, hızla bir toplantıdan birine koşanlar, randevu isterseniz “çok meşgulüm sonra görüşelim” sözcükleri. Ajandası dolu olmak, hatta hangisini ertelesem ya da hangisine gitmesem ikilemleri. Üst yönetimden gelen bitmeyen talepler. Kapında biriken ve onay isteyen, yol göstermenizi bekleyen çalışanlarınız. Müşteriler, bayiler, tedarikçiler, iş arkadaşları, hepsi bir şey talep ediyorlar. Hem de hemen, şimdi, hatta “dün neden olmadı?” hissini yaratan bakışlar, söylemler. Bütün bunlarla başa çıkmak kimin harcı? Ne yapacaksınız? İlk akla gelen: Daha hızlı çalışmak gerekiyor.
Daha hızlı çalışmak için yazılanları hızlı okumak gerek. Neleri mi? E postalar, sözleşmeler, görev tanımları, ihale belgeleri, ayrıntılar, ayrıntılar.
Geçekten bunları hızlı okumak istiyor musunuz?
Hızlı okumak yetmez, bunun üstüne çabuk değerlendirme yapmak ve hatta hızla karar vermek gerekir. Neleri mi? A.’yı terfi ettirelim mi? B’nin performans sonuçlarına göre ne yapmak gerekir? C Bölge Bayii yeni eleman için destek istiyor, ne yapalım?
Gerçekten bunlara karar vermek üzere hızlı değerlendirme yapmak ve hızlı karar vermek istiyor musunuz?
Bir de yanıt bekleyen talepler var. Onlara da bir yanıt vermek, eyleme geçmek gerek. Çabuk bir eylem. Nelere mi? Amiriniz talebinizi reddetti, ne yapacaksınız? Eş değer seviyede bir iş arkadaşınız gergin bir yazı yazdı, ona haddini bildirmek gerekir (mi?). D hala verdiğiniz işi bitirmedi, siz de o yüzden ileri gidemiyorsunuz, iş yarım kalıyor.
Gerçekten bu konularda hızla bir eylem yapmak istiyor musunuz?
Örnekleri çoğaltmak mümkün ancak, aklınızda bir soru olduğunu anlar gibiyim. “Hadi hadi okuduk bize bir çare sunacak mısın?” diye acele ediyorsunuz değil mi? Acele etmeyin, önce bir öykü, sonra belki yazının sonunda bir yanıt bulabilirsiniz.
Michelangelo Antonioni'nin 1995 yapımı "Par dela les Nuages" (Bulutların Ötesinde) adli filminden bir sahnede genç bir kız bir kafede gizemli bir erkekle tanışıyor ve adam ona su hikayeyi anlatıyormuş:
Bir zamanlar Afrika'da kayıp bir şehri aramakta olan arkeologlar, beraberlerindeki eşya ve yükleri, hayvanların ve yerlilerin yardımı ile taşıyarak uzun bir yolculuğa çıkmışlar. Kafile zor doğa koşullarında, balta girmemiş ormanların içinde ilerleyerek, nehirleri, çağlayanları geçerek yolculuğa günlerce devam etmiş. Fakat günlerden bir gün yerlilerin bir kısmı birden durmuşlar. Taşıdıkları yükleri yere indirmişler ve hiç konuşmadan beklemeye başlamışlar. Ulaşmak istedikleri yere bir an önce varmak isteyen batılı arkeologlar bu duruma bir anlam veremeyip, zaman kaybettiklerini, bir an önce yola devam etmeleri gerektiğini anlatarak, yerlilerin neden durduklarını öğrenmek istemişler. Fakat yerliler büyük bir suskunluk içinde sadece bekliyorlarmış. Bu anlaşılmaz durumu yerlilerin dilinden anlayan rehber, onlarla bir süre konuştuktan sonra şu şekilde ifade etmeye çalışmış: "Çok hızlı gidiyoruz. Ruhlarımız geride kalıyor."
Evet hızlı, çabuk ve acele ile okumak, düşünmek, eyleme geçmek çoğu zaman bizi hedeflerimize taşımıyor hatta sağlığımıza zarar veriyor, sonunda çok çalışıp az mutlu oluyoruz. SLOBBİES diye bir kısaltma var: “Slower but better working people”. Yavaş ancak daha iyi çalışan insanlar için kullanılan bir tanım. Evet, yavaş ve verimli çalışmak çare olabilir. Her konuya gerekli önemi ve ağırlığı vermek ve ona o işi hakkıyla yapabilmek için gerekli zamanı ayırmak. Telaş etmeden. Tabii ön koşul öncelikleri doğru yapabilmek ve sonuca giden işlere önem vermek. Yani etkin olmak. Sizi biraz yavaşlatabildimse ne mutlu bana.
Fuat Yalçın
Not: Hedeflere Ulaşmak Eğitimine katılarak bu konudaki yetkinliklerinizi artırabilirsiniz. OffCourse'la dünyanın her yerinde, kişisel bilgisayar, tablet veya akıllı telefonunuz üzerinden eğitim alabilirsiniz.