Açık İletişim Kurmak Yerine Lafı Dolandırmak

Cumhuriyetin 50.yıldönümü nedeniyle 23 Ekim 1973 tarihinde, Türk Tarih Kurumunca düzenlenen seminerde konuşan İsmet İnönü Lozan'daki tartışmalardan söz ederken, "hukuk dilini" bir türlü öğrenemediğini söyleyip konferans sırasında geçen bir konuşmayı şöyle anlatır:

“Promajo isminde bir Fransız hukukçusu var, hariciye hukuk müşaviri imiş. Kapitülasyonlar maddesini söyleriz, "yazın" der, kapitülasyonlar maddesi: "Kapitülasyonların ıslahı ve kaldırılması için zemine girmek üzere..." İşte şöyle olur, böyle olur...

- Canım, kaldırılması zeminine girmek değil! Kaldırılmıştır! Niye bunu demiyorsunuz?"

- Hukuk dili bu, olmaz ki böyle şey... Hukuk dili..."

Hulasa, dokuz ay boyunca ben hukuk dilini öğrenemedim. Sonra bir gün, kapitülasyonlar maddesini yazmak için Promajo bana geldi:

- “Nasıl istiyorsunuz?" dedi.

- "Yazın!" dedim, kapitülasyonlar kaldırılmıştır! Lağvedilmiştir! Bitti, yoktur böyle bir mesele!" dedim.

- "Peki, böyle yazalım" dedi.

- "Ne oldu, hukuk diline uydu mu?" dedim.

- "Kapitülasyonları kaldırmaya karar verdiler..." dedi.”

Ben ne zaman yabancı bir devlet adamından “Türkiye’nin AB’ye girmesi için gerekli adımların atılmasına yönelik olarak alınacak önlemler” gibisinden veya bir yöneticinin “Çalışanlarımızın isteği doğrultusunda oluşturulacak bir komisyonun çalışmalarına yardımcı olmak üzere” gibi bir söz duysam hemen aklıma İsmet İnönü’nün bu anısı gelir. Kapitülasyonları kaldıracak kişi ‘kapitülasyonları kaldırıyoruz’ der. Ancak buna niyetli olmayan kişi genellikle ‘kaldırmıyoruz’ demez, ‘kaldırılması zeminine girmek üzere’ diyerek gerçek niyetini gizler. 

Aslında İsmet İnönü’nün hukuk dili olarak söz ettiği kavramı, hukuk dilinden çok muğlak anlamlar ve karışık cümlelerle insanların kafasını bulandırmaya yönelik dolambaçlı bir dil gibi düşünmek daha doğru olabilir. Diyelim ki bir işyerinde patronsunuz ve çalışanlarınız sizden zam istedi. Eğer zam yapmaya niyetiniz yoksa ‘hayır’, varsa ‘evet’ dersiniz, eğer yanıtınız ‘evet’ ise sonra da ne kadar zam yapabileceğinizi söylersiniz değil mi? Yukarıdaki örnekte görüldüğü gibi ne yazık ki bir üçüncü yolumuz daha var. Aslında siz zam yapmak istemiyor ama bunu söyleyerek de çalışanların gözünde hoş olmayan bir durum yaratmak istemiyorsunuz. O zaman, hemen bu dolambaçlı dile geçiyorsunuz. Siz buna ne ad verirseniz verin aslında bu karşınızdakini yanıltmaya yönelik bir yalancılıktan başka bir şey değil.  Evet der gibi hayır demek ya da dediğinden net bir şey anlaşılamıyor olması bir beceri değil ancak kusur olabilir. Düşünün siz uzun uzun bir şeyler anlatıyorsunuz ama sizin sözünüzden sonra karşı taraf zam alıp alamayacağını tam olarak anlamıyor, böyle bir beceriklilik olabilir mi? Eğer karşınızda deneyimli birisi varsa soracağı kapalı uçlu sorularla belki sizi zorlayabilir:

- Önümüzdeki üç ay içinde bir zam alabilecek miyiz?

- Zam oranımızın enflasyon rakamının üstünde olacağını söyleyebilir misiniz?

gibi sorulara da net yanıtlar veremiyorsanız, aslında sizin en baştan beri bildiğiniz gibi yanıtınız çok açık olarak hayırdır. Bu tür konuşmalarda en çok yinelenen sözler ‘bakalım’, ‘bunu sonra değerlendirelim’, ‘önce bir araştıralım’, ‘bir yandan çalışmalara başlayalım’ gibi karşı tarafı oyalayarak ikna etmeye yönelik söz kalıplarıdır.

Ben iş yaşamım boyunca bu tür sözlere inanan pek çok iyi niyetli insan gördüm ancak böylesi bir çözümün uzun vadede bir yarar sağladığına hiç tanık olmadım. Konuşurken, her yana çekilebilecek sözcükleri tercih etmek veya üç ay sonra ‘hayır ben öyle dememiştim’ demenin yollarını açık tutmaya çalışmak aslında insanların size duyduğu güveni harcamak anlamına geliyor. Uzun yıllar birlikte çalışmayı düşündüğünüz bir kişiyi üç ay oyalamak için söylediğiniz bir söz, inanın üç ay sonra yinelendiğinde karşı tarafta aynı etkiyi bırakmayacaktır. Eğer böyle konuşmayı sürdürürseniz, bir süre sonra artık sözlerinize inanan kimse kalmaz.

İster politikada olsun, ister öğretmenlikte, ister iş yaşamında olsun isterse özel yaşamda önem verdiğimiz kişileri doğru, açık ve anlaşılır biçimde yanıtlamamız gerekir. İletişim becerisi yanıtlarımızın gereğinden uzun veya fazla ayrıntılı olmasında değil, kısa, öz ve anlaşılır olmasında gizlidir.

Elbette, burada bir şeyi atlamamakta yarar var. Eğer karşınızdaki kişi sizin sözünüze güvenerek ‘tamam, bu iş oldu’ deyip bazı riskler alıyorsa, burada kendinize hareket alanı bırakacak bir esneklik sağlayabilirsiniz. “Eğer işlerde bir bozulma olmazsa, ben yılbaşında size iyi bir zam yapmayı düşünüyorum ancak bu sözüme güvenerek sakın borç altına girmeyin, dünyanın bin bir türlü hal var, sizi zora sokmak istemem” demek sözü dolaştırma ya da karşı tarafı yanıltmaya yönelik bir söz gibi düşünülmemeli.

Bana sorarsanız iletişimdeki en büyük beceri insanların sözünüze güven duymasını sağlamaktır, bu nedenle iyi konuşma becerisi sadece söz sanatlarıyla elde edilemez. İsmet İnönü’yü bu anlamda iyi bir müzakereci yapan şey de İnönü’nün iyi bir hatip olmasından ziyade sözünü tartarak söylemesi ve sonuna kadar da sözlerinin arkasında durmasıydı. Son olarak sözü yine İsmet İnönü’nün bir anısına getirmek istiyorum. Bugünkü iletişim anlayışımız için son derece katı bir tutum gibi de dursa İnönü’nün asker kimliğini göz önüne alınca, aşağıdaki sözlerinden bugün için bile çıkarabileceğimiz dersler olduğunu düşünüyorum:

“Mösyö Montagna, bana bak, ben protesto bilmem” dedim. “Ne bilirsin?” diye sordu. “Böyle protesto ettin mi, ben bir saat sonra muharebeye tutuşuyoruz, deyiveririm” cevabını verdim. Beni protesto eden bu adam derhal ciddiyetini bıraktı: “Şimdi muharebe lafını nereden çıkardın?” dedi. Bunun üzerine şöyle konuştum: “Ben bütün ömrümde emir aldım ve emir verdim. Bunun dışında protestoydu, cilveydi, böyle şeyleri bilmiyorum” dedim.

Burak Kaya

.................

OffCourse: Eğer iletişimle ilgili eksikleriniz olduğunu düşünüyorsanız, “İletişim ve İlişki Yönetimi” eğitimimizi inceleyebilirsiniz.