“Sanatçı Alnında Işığı İlk Hisseden İnsandır”

Mustafa Kemal’in Ankara Halkevi’inde, ressamlarla sohbeti sırasında yaptığı sanatçı tanımlamasını, günümüzün çürümüş sanatçı ve lider portrelerini düşününce yeniden anımsatmak istedim. Belki bazı kişiler için sanatın askerlikle benzerlik kurularak tanımlanması yadırgatıcı gelebilir, zaten Mustafa Kemal de bugüne kadar yapılanlardan farklı, askerce bir tarif yapacağını en baştan söylüyor. Ancak şu an ülkemizde olduğu gibi yozlaşmış, kuşatılmış, baskı altında tutulan bir ülkenin sanatçıları için sanırım bundan daha iyi bir tanımlama yapılamazdı. Şimdi Mustafa Kemal’in sözlerine kulak verelim:

Arkadaşlar, siz ressamlarla konuşmak ve sanatçının basit bir tarifini yapmak için gelmiş bulunuyorum. Gerçi sizlerin meslekî faaliyetinizin ve uzmanlığınızın bulunduğu bu alanda sanatçıyı tarif etmek ve size sizden bahsetmek garip olur ama... Sanatçıyı tarif eden pek çok sanatçının sözlerini bilirsiniz; fakat ben size sanatı ve sanatçıyı bildiğiniz tariflerden bambaşka, daha doğrusu askerce bir tarifle anlatmak istiyorum: Ben bir bölük komutanıyım, rütbem yüzbaşıdır. Üstümden emir aldım; karşıdaki tepeyi düşmandan gün doğmadan alacağım. Bu emir üzerine bütün erlerin donatımını tamamlayıp savaş hazırlığını yaptıktan sonra karşıdaki tepeyi, gün doğmadan işgal edeceğimizi bölüğüme söyledim. Saldırı başladı. Ama tepenin önünde geniş bir vadi var; bu vadinin ne kadar zamanda geçilebileceğini tahmin ve hesap etmiş olmama rağmen bu tahmin ve hesapta yanılmışız. Düşmanın da umduğumuzdan daha kuvvetli hazırlığı ve inatçı bir şekilde savunmasıyla karşılaşmış bulunuyoruz ve gün doğmak üzeredir. Biz, aldığımız emre göre, gün doğmadan tepeyi işgal edecektik. ‘Gün doğmak üzeredir’ diyerek bu tepeyi işgalden vaz mı geçelim? Hayır, zarar yok, geç de olsa, gün de doğsa amacımıza erişeceğiz. Saldırı, bütün gücü ve şiddeti ile devam ediyor. Büyük bir cesaretle dövüşe, dövüşe tepenin eteklerine kadar yaklaşmış aslan erlerin tepeyi işgali artık bir dakika meselesi olmuştur. Güneş yavaş yavaş doğmakta, ancak yarım çember halinde iken bu tepenin zirvesini ışıldatmaktadır. Fakat birkaç tane er, ellerindeki Türk bayrağını tepenin ışıldayan zirvesine dikmek için bütün gücü ile koşuyor ve tepenin zirvesine şanlı Türk bayrağını dikerken terlemiş alnına günün ilk ışığının vurduğunu hissediyor. İşte sanatçı da, toplumda uzun çalışma ve çabalardan sonra alnında ışığı ilk hisseden insandır.” *

Yukarıdaki tanımlama yalnızca sanatçılar için değil, liderler için de geçerli. Eğer bu konuşmaya tersten yaklaşırsak, hedefinden sapan, korkan, yorgun düşen, yalpalayan, teslim olan kişilere ne sanatçı ne de lider denebilir. Onlar hedefi kolay sanarak fazla hazırlık yapmamış. Ya da boylarını aşan işe kalkışmışlardır.

Neyse, biz güneşe dönelim. İyi bir hazırlıktan sonra yılmadan, yorulmadan, korkmadan, hedefimizden sapmadan mücadele edersek geç de olsa, güç de olsa ışık doğacaktır. Nereye mi?

Elbette, o ışığı daha gün doğmadan kalbinde hissedenlerin alnına.

Burak Kaya

* (İbrahim Ceyhan, Atatürk’e Göre Sanatkâr, Atatürk’e Ait Hatıralar, A. Hidayet Reel, s. 159 -160);

http://www.atam.gov.tr/duyurular/guzel-sanatlar

Not: Liderlik yetkinliklerinin geliştirilmesine yönelik OffCourse Eğitimleri hakkında bilgi almak için hemen bize ulaşın: [email protected]