Pencerenin Önünden Çekilin
Bazı öneriler duyarız ama kulak asmayız, çünkü kendimiz deneyimlememişizdir. Günün birinde biz olayı yaşayıp benzer yargıya vardığımız zaman bize öneriyi kimin yaptığını hiç anımsamayız. Şimdi siz siz olun pencerenin önünden çekilin ve bunu benim önerdiğimi unutmayın.
Bir akşam eşim bir iş yemeğine gitmişti ve bir yaşındaki oğlumuza bakmak benim görevim olmuştu. Eh iş yemeği fazla sürmez deyip gece 21’den itibaren biz annemizi beklemeye başlamıştık. Çocuk kucağımda pencerenin önünde beklemeye başlarken çeşitli oyalama taktikleri uyguluyordum ama “anne”, “anne”, “anne nerede” soruları ve sözsüz rahatsızlıkları benim sabrımı taşırıyordu. Pencerenin önünde gelen arabalara bakmaya başladığımızda saat 22’yi bulmuştu. Ama sokağımıza gelen arabalar ve kimseler bizim arabaya ve de annemize benzemiyorlardı. Sabırla cam önü öyküleri ve masalları birbirini kovalıyordu biz arka odaya gidiyor tekrar ön yola bakmak üzere pencere önüne geliyor ve bekliyorduk. Bekliyorduk. Ama o gelmiyordu. Saat 23’ü geçtikten ve biz pencere önündeki mutsuzluktan sıkılıp, yorgunluk ve sabırsızlık içinde arka odaya geçtik ve yerde başka bir oyun oynamaya başladık. Umudumuzu kesmemiştik ama onun gelmesini veya gelmemesini düşünmüyorduk. Biz kendi işimize dalmış oyunumuzu oynarken zil çaldı ve o geldi. Mutlu son. Buna benzer olayları bu olaydan sonra birkaç kez daha yaşadım. Her ne zaman birilerini beklemeye kalksam pencere önünde yollarını gözlemeye kalksam gelmiyorlardı.
Benzer şekilde bir mektup veya bir haber bekliyorsanız, onun ne zaman geleceğine odaklaşmışsanız o, o zaman gelmiyor. Ne zaman ki onu unutuyorsunuz, birden çıkıp geliyor. Veya birisiyle buluşacaksınız, buluşma yerine gidiyorsunuz tam postanenin önündeki kulübelere odaklanıyorsunuz-orada buluşmak üzere sözleşmiştiniz ya- ve de tam saati, ama o yok. Siz sabırla oradan oraya yürüyüp telefon kulübesine dönüyorsunuz ama yok. Bir ara onu unutup vitrinlere dalıyorsunuz ve başka bir şeyle meşgul oluyorsunuz, arkadan bir el omuzunuza dokunuyor.
Bunun sırrı acaba nerede yatmaktadır? Gelmesini veya olmasını istediğimiz şeyi ne kadar istemekteyiz? Tabii çok istemekteyiz. İşte sorun belki de budur. Çok istemek, olmaması korkusu ile eşitleniyor, korkunca da olmuyor, gelmiyor. Çok izlemek istediğiniz bir program var televizyonda, günlerce önce kendinizi hazırlıyorsunuz, notlar alıyorsunuz başka kimseye söz vermiyorsunuz ve o akşam geliyor çatıyor, programın başlama saatinde elektrikler kesiliyor ve siz o programı izleyemiyorsunuz.
Oysa dikkatinizi, enerjinizi başka bir olaya verdiğiniz zaman, diğer olay yani olmasını istediğiniz, olması için gerekenleri yaptığınız ve artık olması için sizden bir katkı beklemeyecek olgunluğa gelmiş olayı unuttuğunuz ya da serbest bıraktığınız olay olur, beklediğiniz gelir ve siz mutlu olursunuz.
Bunu annem de yaşamış ben bekârken, yeni araba kullanmaya başladığımda beni pencere önünde beklermiş. Ama ben geldiğimde genelde onu beklemekten sıkılmış ve başka bir şeyle uğraşıyorken bulurdum. Siz de kendi yaşadıklarınızı bir anımsayın bakalım benzer durumlarla karşılaşıyor musunuz?
Eski İstanbul sokaklarında kadınlar dirseklerini denizliklerin üstüne attıkları yastıklara dayayıp işten dönecek kocalarını pencere önlerinde beklerken yan veya karşı komşuları ile konuşmaya dalarlardı. Bu da onların serbest bırakma yöntemi olsa gerek. Ama siz iyisi mi olmasını istediğiniz bir olay söz konusu olduğu zaman, kendinizi başka şeylerle uğraşır, meşgul eder hale getirin -ama gerçekten başka şeyler, o istediğiniz konunun dışında, uzağında bir konu ile- pencerenin önünde beklemeyin.
İstediğinizin gerçekleşmesi için gerekli koşulları hazırlayın, hazırlıkları yapın gereken her türlü ayrıntıyı gözden geçirin, gerekenleri yerine getirin, ondan sonra konuyu güvendiğiniz, sizi düş kırıklığına düşürmeyecek emin ellere bırakın.
Fuat Yalçın
........................
Bu konudaki yetkinliklerinizi geliştirmek için Olumlu Zihinsel Tutum Eğitimine katılabilirsiniz. (OffCourse)