Suçluluk Duygusuyla Motive Olmak

Bazı günler iç sesim, günü verimsiz geçirdiğimi söylüyor bana. Yapmam gerekenleri anımsatınca yapmadığım işlerin sorumluluğu altında eziliyorum. İşin ilginci bunların bazılarının gönüllü işler olması, yani kimseye karşı verilmiş bir sözüm yok, eğer bu işi yapmaktan vazgeçersem kimse farkına varmayacak. Böyle olduğunu bilsem de en fazla birkaç gün erteleyebiliyorum. Her sabah yapılacak işler listesi aklıma geldiğinde içimde tuhaf bir suçluluk duygusu uyanıyor. Sanki ben planladığım gibi çalışmazsam bütün işler sarpa saracak, her şey kötüye gidecek.

Geçen gün Bela İyidir* adlı kitapta Tracey Mitchell’in bir makalesini okuduğumda kafamda bazı soru işaretleri belirdi. Şöyle yazmıştı Mitchell: “Aktivistler sıklıkla suçluluk duygusuyla motive olur ve başkalarını motive etmek için farkına varmadan da olsa suçluluk duygusunu kullanır. Suçluluk tehlikeli bir güdüleme aracıdır çünkü hiçbir zaman tatmin edilemez ve içten gelen bir tutku yerine dışarıdan gelen bir mecburiyet duygusundan beslenir.”

Bunları düşünürken aklıma Kartal’da yaşadığım evin yakınlarındaki yaşlı kadın geldi. Sokak hayvanlarına yardım etmek için neyi var nesi yoksa seferber etmişti. Evinde elliden fazla kedisi vardı ancak komşuları, kedilerle birlikte kadının evden çıkması için baskı yapıyorlardı. Kadınsa garip bir acıma duygusuyla sokakta bulduğu aksıran, tıksıran her kediyi evine getirmeyi sürdürüyor, evi bir kedi hapishanesine çevirdiğinin farkına varamıyordu. Çok mutsuzdu, bir yandan sokaktaki kedilere yeterince yetişemediği için kendine kızıyor, diğer yandan ‘Bana bir şey olursa kedilerime kim bakacak?' diye kendini harap ediyordu. Yaşlı kadını elli kedi beslemeye iten de, içindeki yaşama gücünü tüketen de aynı suçluluk duygusuydu.

Suçluluk duygusu, belki en başta harekete geçmek için bir yarar sağlıyor olabilir ama bunun karşılığında insandan çok daha fazlasını alıyor. Vicdanımızı tüm acıları hissedecek biçimde açtığımızda başka bir şeye yer kalmıyor. Yaşlı kadının sadece iki, üç tane kediye evinde bakması onu mutlu edebilirdi oysa. Evindeki boş alanların kendisinde bir suçluluk duygusu yaratması anlamsızdı çünkü bütüne bakarsak, onun evine alabileceği maksimum kedi sayısı, sadece kendi mahallesindeki kediler açısından bile hiçbir anlam ifade etmiyordu.

'Dünyadaki tüm sorunlar halledilmeden ben mutlu olamam’ gibi bir düşünceye kapılmak aslında ‘Ben mutlu olmak istemiyorum’ demekle aynı, çünkü dünyadaki düzen, insanların mutlu olması üzerine değil, canlıların yaşam mücadelesi vermesi üzerine kurulu. Peki o zaman hiçbir şeyi umursamadan mı yaşayalım? Elbette söylemek istediğim o değil, ne yapıyorsak onu suçluluk duygusu veya yapmadığımız durumda yaşayacağımız vicdan azabını düşünerek değil de keyifle, zevkle, gücümüz oranında yapsak daha iyi değil mi? Yapamadığımız işler için kendimizi kahretmek yerine yaptığımız güzel işlerle ilgilenip yorulduğumuz zaman da hakkımız olan molayı versek, arada bir durup dinlenerek tempoyu düşürsek daha iyi olmaz mı? Aksi durumda yüklendiğimiz zorlukların altından kalkabileceğimizin bir garantisi yok.

Sabancı Üniversitesi Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Dicle Koğacıoğlu, 6 Ekim 2009 tarihinde aracıyla Boğaz Köprüsüne gelip aracını durdurduktan sonra kendini sulara bırakarak intihar etti. Yaşamı boyunca töre cinayetleri, namus cinayetleri, kadına şiddet konularında araştırmalar yapmış, sokak hayvanları için çaba harcamış çok sevilen bir bilim insanıydı. Arabasına bıraktığı notta şöyle yazıyordu: “Çok acı var, dayanamıyorum”. Söz ettiği acılar kendisiyle ilgili değildi, ancak çalışmalarında karşılaştığı acıları öylesine içselleştirmiş olmalı ki bunlar Dilek Koğacıoğlu’nun yaşama gücünü tüketmişti.

Son sözü ise depresyonla uzun bir mücadele sonunda kendini öldürmeden önce bu kez başka türlü bir not yazan Kanadalı eylemci Tooker Gomberg’e bırakıyorum: “Dünyayı değiştirmek için çalışmak onurlu bir iştir ama bunu başka şeylerle dengeleyin. Yapmayı sevdiğiniz şeyleri keşfedin ve bunlara sıkı sıkıya sarılın, böylece eyleme geçmek için daha enerjik ve hevesli olursunuz. Hobilerinizi ya da keyiflerinizi bir kenara atmayın. Dolaşmayı, dans etmeyi ve şarkı söylemeyi unutmayın. Eğer yolunuza devam edecekseniz, ruhunuzu canlı ve sağlıklı tutmak zorundasınız.”

Burak Kaya

Not: Duygularını Yönetmek Eğitimine katılarak bu konudaki yetkinliklerinizi artırabilirsiniz. OffCourse'la dünyanın her yerinde, kişisel bilgisayar, tablet veya akıllı telefonunuz üzerinden eğitim alabilirsiniz.

* Bela İyidir, Andrew Boyd ve Dave Oswald Mitchell, Bilgi Yayınevi, 1.Basım, Kasım 2015