İnatçılık ve Dinlemeden İtiraz Etme Alışkanlığı

Çocuk gelişimindeki en önemli aşamalardan birisi çocuğun benliğinin farkına vardığı dönem. Bu dönemde çocukların “Ben de varım”, “Ben farklı düşünüyorum”, “Ben böyle istiyorum” demek için kullandıkları ana yöntem konuşulan konu ne olursa olsun olumsuz bir davranış modeli sergilemek. Bu dönemde gereksiz bir çatışma yaşamamak için -çocukların bu davranışlarında herhangi bir mantık aramaksızın- onların yalnızca karşı gelmek için böyle davrandıklarını kabul etmek gerekiyor. Anne babalar bu dönemdeki itirazları anlatırken çocuğun ne denirse tersini yapmaya eğilimli olduğunu, hatta çocuğun anlamını tam olarak bilmediği bir sözcük kullanılarak örneğin “Çocuğum debelenme” denildiğinde onların sırf itiraz etmek için “Hayır ben debeleneceğim” diye yanıt verdiğini söylüyorlar. Bu tür durumlarda -çocuk nasıl olsa tersini yapacağından- anne babaların yapılmasını istedikleri bir şeyin tersini isteyerek asıl amaçladıkları sonuca ulaşma olasılığı, istediklerini açıkça söyleyerek sonuç alma olasılığından daha yüksek. 

Elbette bu inatçılık evresinin birkaç yıl içinde son bulması ve çocuğun daha uyumlu bir davranış modeline geçmesi bekleniyor. Ancak bazı kişilerin yetişkinliğinde, çocukluktaki aynı inatçılığın değişmeden kaldığını görebiliyorsunuz. Birkaç yıl önce bir arkadaşımla tartışırken, kendi düşüncesini destekleyecek bazı istatistiklerden söz etti. Rakamların doğruluğunu araştırırken durumun söylediği gibi olmadığı ortaya çıktı, verdiği istatistikler hatalıydı. Bu noktada arkadaşım, rakamlar üzerinden düşünmenin yeterli olmadığını, istatistiklere de çok fazla anlam yüklememek gerektiğini belirtti. Yani kendi argümanını güçlendirmek için öne sürdüğü rakamların doğru olmadığı ortaya çıkınca istatistiksel verilerin mutlak doğru olarak kabul edilemeyeceğini söylüyordu.

Goethe “Görüşünde ısrar eden kimse, bizi yalnızca o görüşten vazgeçemeyeceğine inandırır” demiş. Bu söz yukarıdaki durumu da açıklıyor. İnatçılık, akıl ve mantıkla savunulabildiği yere kadar haklı görülebilir. Birisi doğru bulmadı diye düşüncelerimizi apar topar değiştirmemiz beklenmemeli ancak mantıklı bir karşı görüş ortaya atıldığında da en azından bu görüşü dinlememiz gerek. Bu noktada bizim yapmamız gereken şey karşı görüşü yok edecek verilerin peşine düşmek değil, kendi düşüncemizi karşı görüşün eleştirileriyle sınamak olmalı. Bu sınama sonunda ilk düşüncemiz değişebilir veya tümden anlamını kaybedebilir ancak her iki durum için de öncekine göre bir gelişmeden söz edebiliriz.

Peki bir insan neden kendisine gelişme olanağı sunan bir eleştiri veya farklı düşünceye karşı böylesi bir inatçılıkla direnir? Sanırım bu türden bir inatçılığın altında karşı düşünceyi kendi kişiliğine yönelik bir saldırı gibi algılamak veya bu tartışmanın kendisinin rahatını bozacağına, alışkanlıklarını değiştireceğine inanmak yatıyor. Bu tür kişiler çoğu zaman sözünüzün sonuna kadar sizi dinlemeye bile tahammül edemezler. Önyargılıdırlar. Söze ‘Hayır’, ‘Öyle değil’, ‘Yanlış düşünüyorsun’ diyerek başlarlar. Yüzlerinde ‘Senin ne söyleyeceğini ben zaten biliyorum’ anlamına gelen alaycı bir gülümseme gizlidir. Dinlemeden, tartışmadan itiraz eder, benzer cümleleri yineleyerek görüşlerini savunmaya çalışır, karşısındakine konuşma fırsatı vermezler. Oysa, birisini ikna edebilmek için karşımızdaki kişiye de bizi ikna etme şansı tanımak gerekir. Bazı kişiler ise sizi dinliyormuş gibi yaparak sözünüzün bitmesini bekler ancak kurduğu ilk cümleden sizi gerçekten dinlemediği belli olur. Bu tip kişiler geçerli kanıtlarla karşılaştıklarında söz oyunlarına başvurur, lafı dolandırarak konuyu bulandırırlar. Siz de zaten bir süre sonra pes edip Goethe’nin sözüne gelir, karşınızdaki kişinin hiçbir koşulda görüşlerinden vazgeçmeyeceğini anlarsınız.

Böylesi bir inatçılık ekip çalışmasına, eleştirel düşünceye ve genel olarak düşüncelerin filizlenip gelişmesine engel olur. Bir ekip içinde bu yaklaşım baskın çıkarsa, işletmedeki değişim yavaşlar, eski düşünceler yenilerden daha çok kabul görmeye başlar. Zaten bu türden kişilerin en çok güvendiği de budur: “Ben bu işi kırk yıldır böyle yapıyorum, hiçbir sorun da yaşamıyorum” gibi bir savunma ile tutundukları dala iyice sarılırlar.

Ta ki dal kırılıncaya değin…

Burak Kaya

Not: Etkileme Sanatı Eğitimine katılarak bu konudaki yetkinliklerinizi artırabilirsiniz. OffCourse'la dünyanın her yerinde, kişisel bilgisayar, tablet veya akıllı telefonunuz üzerinden eğitim alabilirsiniz.