Dillerin Dili

Kral Xantus, bir gün Ezop'a demiş ki: “Çarşıya git, bu akşamki misafirlerime en iyi, en lezzetli yemekleri yapman için ne gerekiyorsa satın al.” Akşam tüm konuklar masaya oturduklarında şaşırmışlar, çünkü Ezop'un, Xantus'un misafirleri şerefine verdiği ziyafet için pişirdiği bütün yemekler, yaptığı tatlıların hepsi dilden yapılmıştı. Bunu gören Xantus, Ezop'a misafirleri önünde bağırmış:

- “Nedir bu kepazelik? Ben sana en lezzetli, en nefis, en tatlı yemekleri yap, dedim. Sen hepsini dilden yapmışsın.”

Ezop şu cevabı vermiş:

- “Evet efendim, en lezzetli yemekleri, en nefis tatlıları, hep dilden yaptım. Dünyadaki en güzel, en tatlı şey dildir. İnsanlar dilleriyle anlaşırlar, dilleriyle dua ederler, diğerlerine karşı sevgilerini dille anlatırlar. Dünyadaki en iyi, en tatlı, en güzel şey dildir. Dil olmasaydı, insanların hali ne olurdu?”

Aradan zaman geçmiş, Kral, dostlarına yine bir ziyafet vermek istemiş; ama bu defa Ezop'tan, en kötü yiyecekleri hazırlamasını istemiş. Ezop, bir önceki ziyafet gibi, çorbadan tatlılara kadar bütün yiyecekleri dilden yapmış. Daha çok şaşıran Kral iyice öfkelenmiş ve:

- “Sen değil miydin en güzel şey dildir diyen? Bakalım bunu nasıl izah edeceksin şimdi.

Ezop seçiminin nedenini öfkeli muhatabına şöyle anlatmış:

- “Gerçi dünyadaki en iyi, en tatlı, en güzel şey dil ise de, zaman zaman en acı, en çirkin, en kötü şey de dildir. İnsanları, birbirlerine gücendiren, kızdırtan, aralarını açan da dildir. İnsanların başına gelen felaketlerin sebebi, birçok defa onların dilidir. İnsanın başına ne gelirse sahip olamadığı dili yüzünden gelir...”

Diline hâkim olmak gördüğümüz gibi önemli ama yalnız dilimize mi hâkim olmalıyız? Hâkim olma diline (ne söyleyeceklerine nasıl tepki göstereceğine), eline (bir şeyi alıp almama, birine doğru kaldırıp kaldırmama bir şeyi satın alıp almama), nefsine (bir tutkunun, hırsın ne kadar etkisinde kalmak, bir şeye aşırı bağımlı olmak) ve ayaklarına (bir yere gidip gitmeme) hâkim ol diye eklense yapılacak eylemler tamamlanabilir mi bilemem? Tabii bütün bunlar davranış ve eylemleri işaret ediyor. Ama peki davranışlara neden olan nedir? Kök nedeni doğru bulursak, anahtarı da doğru yerde arayabiliriz. O zaman baştan başlayalım: İnsanların davranışlarının altındaki aşamalar nasıl gelişiyor?

İnsanın dışarıya açılan beş yüzü var. Bunlar duyularımız. Görüyor, işitiyor, dokunuyor, tadıyor ve kokluyoruz. Aslında dışarıda olan olaylar, olgular her ne ise hep aynı. Farklı insanlar onları farklı duyumsuyor, algılıyor. Duyular yoluyla bunlar zihnimize giriyor. Ama fark ikinci adımda başlıyor. İnsanlar gelen verileri filtreliyor ve düzenliyorlar. Burada işte insanların farklı DNA’ları, farklı eğitim gördükleri, farklı muhitlerde yetiştikleri ve farklı insanlarla birlikte oldukları gerçeği devreye giriyor. Yani filtrelerimizin doğuştan olanları da var ama çoğu sonradan oluşanlar. Bundan sonra ise değerlendirme ve yorumlama geliyor. Olgu bir anda düşünce haline dönüşüyor ve o kişi için yorumu da aşıyor ve hüküm yani yargı haline geliyor. Son adımda ise sonuç geliyor yani insan o verdiği yargının neticesinde bir eylem yapıyor. Biraz kavramsal oldu değil mi gelin bir örnekle açalım.

Amirinize bir şey sormak istiyorsunuz. Telefon açıyorsunuz yanıt vermiyor. Kapısına gidiyorsunuz, sizi görüyor “sonra gel” der gibi el ediyor. Aradan saatler geçiyor amiriniz sizi aramıyor sormuyor. Bu işte birinci aşama, yani olan bir durum var. İçinde baka başka bir kişi olan olay seçtim. Bu seçim, durumu zorlaştırıyor ama verilen örneğin kapsamlı ve zor olması daha iyi yoksa “bu durum basit ama” der bazı kişiler. Bu durumu kişinin beyni, duyuları aracılığı ile alıyor. Sonra filtreleme başlıyor. Telefonu yanıtlamaması birinci çatal, toplantıdan el etmesi ikinci çatal, sonra kişiyi aramaması üçüncü çatal. Her çatal ayrı ayrı zihinde filtreleniyor. Dediğimiz gibi eğitimimiz, geçmişte yaşadıklarımız ve çevremizde gördüklerimize bağlı olarak bu olguları filtreliyoruz. Hemen ardından bu olguları değerlendiriyor, yorumluyor ve hatta yargı veriyor insanlar.

1.Yorum: “Telefonu yanıtlamadı beni önemsiz gördü”, “Toplantıda el etti sonra ararım dedi, bana umut verdi”, saatler geçti aramadı beni umursamıyor”
1.Yargı: “Amirim duyarsız”, “Benim işler aksayacak”

2.Yorum: “Telefonu yanıtlamadı, bugün meşgul olmalı”, “Toplantıda el etti beni arayacağını belirtti”, saatler geçti aramadı bana güveniyor demek ki”
2.Yargı: “Ben inisiyatif alabilirim”

Dördüncü adım ise eylem, yani ne yapacak bu kişi?

Birinci yargıyı veren kişi sorusuna yanıt alamadığı için yapacağı işi yapmaz amirini ilk görüşünde ona sitem eder (diline hâkim olamaz).

İkinci yargıyla hareket eden kişi sorusuna yanıt almaz ve kendi düşündüğünü hayata geçirir.

Ve ilk üç adım çok hızlı bir şekilde, saniyeler içinde gelişir. Bu arada işe olumlu olumsuz katalizörler girer. Fiziksel katalizörler (Havanın sıcak veya soğuk olması) basit görünür ama etkilidir. Duygusal bagajlar (O kişiyle ilgili geçmiş duygularımız) ise çok güçlü katalizörler olarak zihnimizi zorlar ve süreci doğrudan etkiler. Ne mutlu ki üçüncü adımla dördüncü adım arasında bir nefes alma ihtimalimiz vardır. Yani etki ile tepkiyi açma şansımız (Elimizde dilimizde yok yok değil tabi) zihnimizdedir. Yani kendine hâkim olup olamayacağımız üçüncü basamakta, akılcı zihin bölümünü devreye sokarak tekrar düşünme ve değerlendirme yapmamıza bağlıdır.

Ne mutlu kendine hâkim olabilene...

Fuat Yalçın

Not: Yüz yüze ve online eğitimlerin birlikte yürüdüğü OffCourse Eğitimleri hakkında bilgi almak için hemen bize ulaşın: [email protected]