Buzağı ve Kırlangıç
Eski bir öyküde bir buzağı ve kırlangıç anlatılır. Pazara satılmaya mı yoksa mezbaha kesilmeye mi gideceği belli olmayan sürü içinde bir buzağı hüzünlü gözlerle çevreye bakmakta ve halinden şikâyet etmektedir. Duruma kızan çiftçi de üstlerinde uçmakta olan kırlangıcı gösterir ve onu uyarır. “Senin de kanatların olsaydı sen de uçardın” der. O sırada neşeli rüzgâr esintileri geceyi ve gündüzü kapsayan gülümsemelerle -belki buzağıdan ve kırlangıçtan habersiz ya da onları umursamadan- bölgeden geçip gitmektedirler. Hür ve gururlu olmanın yolunun uçmaktan geçtiğini düşünür çiftçi. “Buzağılar kolayca bağlanır ve kesilir, asla bilmezler nedenini. Ama özgürlüğe değer verenler, uçmayı öğrendiler şu kırlangıç gibi.”
Öykünün sonunda ne olduğu anlatılmıyor. Birçok öykü gibi dersi insanın kendisinin çıkartması gerekiyor. Kimileri buzağının bedeni, kırlangıcın ruhu temsil ettiğini düşünebilir. Beden kısıtlıdır, ama ruhumuz özgür olabilir diyebilirler. Bir başkası buzağının bizi kısıtlayan mükellefiyetlerimiz, kırlangıcın da kendi seçimlerimiz olduğunu düşünebilir. Eğer seçimlerimizde özgürsek.
Bir başka düşünce ise çevremizdeki bizden daha zengin, daha güzel, daha yakışıklı, daha güçlü ve daha bilmem ne olduğunu varsaydığımız kırlangıçların görüntüsüdür. Tabii bu kırlangıçların kendilerini nasıl hissettikleri ve onların da öykündüğü bir başkaları olup olmadığını bilemiyoruz. Bilmek zor ama düşünmüyoruz bile. Ya da işinde canı sıkılıp büyük şehirden gitmeyi düşünenler hangi kırlangıçlara el sallıyorlar acaba? Yoksa iş çevrelerinde, bizden daha yukarılarda uçan kırlangıçlara öykünenler mi anlatılır öyküde.
Son tahlilde buzağılar buzağıdır, kırlangıçlar kırlangıç. Ama insanlar kendilerini geliştirip, yenileme olanağına sahip olup, zincirlerini kırmaya muktedirler. Bunun için zihinlerini, akıllarını ve vicdanlarını kullanabilirler. İşte belki o zaman kanatları olmasına gerek kalmadan özgürleşebilirler.
Dünyaya bu öyküyü bir şarkıyla yayan (1960’lı yıllarda) Joan Baez oldu. Şair Aharon Zeitlin’in yazdığı metni Shalom Secunda ezgileriyle ölümsüz kıldı ve biz de “Donna Donna”yı hiç unutmadık. Hiç unutulmayacak bir şey daha varsa o da insanın arayışları olmalı. Arayışı veya merakı bittiği veya olmadığı zaman insan şikâyet ediyor, ağlıyor, yakınıyor ve mutsuz oluyor.
Benim bu öyküde en hoşuma giden karakter ise ne buzağı ne de kırlangıçtır; rüzgardır. Çünkü buzağı ne yapsa, ne düşünse de, kırlangıç nerelere uçsa, ulaşsa da rüzgâr, güçlü gülümsemesini sürdürür. Bir şeye benzettiniz değil mi?
Evet hayat bir rüzgâr gibi geçiyor ve gidiyor. Zaman, mekan ve şahıslar onu pek ilgilendirmiyor. Sana, bana pek bir şey sormuyor ve sorsa da yanıtını dinliyor veya dinlemiyor ve kendi istikametinde yoluna devam ediyor.
Hayat yolunuz açık olsun.
Fuat Yalçın
Not: Kendini Doğru Değerlendirmek Eğitimine katılarak bu konudaki yetkinliklerinizi artırabilirsiniz. OffCourse'la dünyanın her yerinde, kişisel bilgisayar, tablet veya akıllı telefonunuz üzerinden eğitim alabilirsiniz.