Kendi Canavarlaştırıp, Kendi Korkanlar
Gün akşama doğru yaklaşırken gezgin atının üstünde hiç tanımadığı köye doğru yaklaşırken yorgunluğunu tüm vücudunda hissediyordu. Köyde konaklayıp, dinlenip ertesi gün yoluna devam etmeyi planlamıştı. Köye yaklaştıkça burada bir gariplik olduğunu sezdi. Çünkü tarlalarda ekinler kurumaya yüz tutmuş, ağaçların üstündeki meyveler olgunlaşmış hatta olgunluktan yere düşmüşlerdi. Belli ki köylüler bahçe ve tarlalarında çalışmıyorlar verimli topraklarından yararlanmıyorlardı. Köyün içine girince köylüleri bir köşede toplanmış kara kara düşünürken buldu. Gezgin onlara yaklaştığında bir çoğunun korku ve kaygı içinde olduğunu gördü. Köylüler ona bir kurtarıcı gelmişçesine yaklaştılar ve kendilerini kurtarmasını dilediler: “Tarlamızda büyük bir canavar var, onun korkusundan bahçelerimize bağlarımıza yaklaşamıyoruz, ne olur bizi bu canavardan kurtar!” Gezgin, köylülerden kendisine bu canavarı göstermelerini istedi ve birkaç kişinin korka korka işaret etmesinin ardından bir çitin arkasındaki canavara doğru yalnız başına yürüdü. Çitin arkasındaki tarlada büyük bir karpuz vardı, karpuz normal ölçülerden oldukça büyüktü. Karpuzu gören gezgin köylülere döner ve gülerek konuşmaya başladı: “Ne saçma bir şey yapıyorsunuz siz, o bir karpuz, ondan korkulur mu hiç? O yenilecek bir...” Köylüler gezginin sözünü bitirmesine dahi izin vermeden onun üstün yürüdüler ve gezgini yaka paça köyden uzaklaştırdılar. “Nasıl olur da bir canavarı böyle küçümser bu yabancı?” diye söylenip kara kara düşünmeye devam ettiler.
Birkaç gün sonra başka bir gezgin köye doğru yaklaştı ve tarlalardaki acıklı durumu görünce bu köyde olağanın dışında bir şeyler olduğunu anladı. Toplu halde oturan ve kaygıyla ne yapacaklarını düşünen köylülere yaklaşıp onlara dertlerinin ne olduğunu sordu. Köylüler bu yabancının kendilerine bir kurtarıcı olarak geldiğini düşünüp ona yalvardılar: “Lütfen bizi kurtar, tarlamızda dev bir canavar var, biz onun korkusundan hiçbir şey yapamıyoruz, açlıktan kırılmak üzereyiz. O canavarı yok etmek için bize yardım et!” Gezgin köylülerden kendisine bu canavarın yerini göstermelerini istedi ve yine birkaç kişi korka korka canavarın yerini tarif etti. Gezgin, çitler arkasındaki dev karpuzu görüp köylülere döndü: “Evet canavarı gördüm, pek tehlikeli bir canavar, korkmakta haklısınız, onun işini ben bitirebilirim ama sizin yardımınıza ihtiyacım var.” Köylüler şaşkın ve hayran bir şekilde gezginin ağzına içine baktıar; o ne derse yapmaya hazırdılar, çünkü kurtarıcı gelmişti.
“Önce şu kılıcımı alın, biriniz onu bir güzel bileylesin” dedi. İstek derhal yerine getirildi. Sonra iki güçlü kişiyi yanına alıp onlardan arkasında canavarın bulunduğu çitin üst tarafını kaldırmalarını ama canavara yaklaşmamalarını istedi. Gezgin kılıcı elinde alçaltılan çitin üstünden kolaylıkla atlayıp karpuza doğru ilerledi. Karpuzun etrafında bir tur attıktan sonra kılıcını çıkartıp ani bir darbeyle dev karpuzun gövdesine batırdı. Köylüler sahneyi dikkatle izlemekteydiler. Gezgin daha sonra birkaç kılıç darbesiyle karpuzu parçaladı, dev canavardan eser kalmadı ortada. Gezgini büyük bir hayranlıkla izleyen köylüler kendisini omuzlara alıp köyün içine döndüler. Ona her türlü ikramda bulunup kendisini büyük bir konukseverlikle ağırladılar. Gezgin bu köyde bir süre daha kaldı ve köylülerin güvenini kazanıp onlara tarla ve bahçe işlerinde yardım etti. Verimli topraklardan yararlanan köylülerin hayatı olumlu yönde değişiklikler göstermeye başladı. Günler geçip gezginin ayrılma zamanı geldi. Onu çok seven köylüler onu hediyelerle yolcu etmeye geldi. Köyün sınırına kadar gelen son kişi ayrılırken ona tekrar teşekkür etti: “Sağ olasın bizi büyük bir dertten kurtardın biz karpuzu canavar zannedermişiz meğer, senin sayende gözlerimiz açıldı.”
Gezgin, adamın kulağına eğildi: ”Siz yine de dikkat edin, her şeye rağmen karpuzlar bir canavar olabilir.”
Hayatımızda hangi karpuzları canavarlaştırıyoruz hiç düşündünüz mü? Olaylar veya kişileri, dış dünyamızda gelişenleri bir canavar olarak görmek veya onların gerçekten ne olduğunu anlamak tümüyle bizim elimizde. Canavar olarak adlandırdıktan sonra ne yazık ki bu tanımlama bize hakim oluyor ve hayatımızın akışına hükmediyor. Mutsuzluğumuzun kaynağını bu canavara bağlıyoruz. Her olumsuzluğun nedeni bu canavardır deyip kurtulduğumuzu zannediyoruz. Aslında bir şeyden kurtulmadığımızın farkında olmadan kendimizi canavarın esiri olarak hapsediyoruz ve onun büyüklüğünü onaylıyor onun gücü karşısında güçsüzlüğümüzü kabulleniyoruz. Belki daha da kötüsü köylüler gibi hiçbir şey yapmamanın mazereti olarak canavarı gösteriyoruz.
Gezginin son sözünü yabana atmayın, karpuzlar birer canavar olabilir. Şimdi tarlanıza gidin ve karpuzlarınızı (canavarlarınızı) tek tek elden geçirin. Canavarları( karpuzları) bir kenara ayırın. Kılıcınızı kendiniz bileyin, çitin üstünden atlayın. Hayatınızın tadını çıkarmak sizin elinizde karpuzun değil.
Fuat Yalçın