“Başarı, Bir Yenilgiden Diğerine Hevesini Yitirmeden Koşabilmektir”

Günümüzde öylesine bir rekabet ortamı oluştu ki, eğitimden iş yaşamına kadar her alanda yarışmak gerekiyor. Öğretmeniniz okulda başarılı olduğunuzu söylüyor ama bu yeterli değil, sizin sınavlardan belli bir puan alarak bunu doğrulatmanız gerek. Eğer sınavdan yeterli puanı alamazsanız, öğretmeninizin görüşünün size doğrudan bir katkısı olmuyor, ne yazık ki başarısız oluyorsunuz.

Eğitimi ele alalım, iyi bir okulun istediğiniz bölümünde okumak artık pek kolay değil. Eskiden % 1’lik dilimde olursanız iyi bir okula girebiliyordunuz artık bu bile mümkün değil. Üniversite sınavlarında tercih hakkı kazanan kişilerin toplam sayısı 1.500.000 kişi olsun.  % 1’lik dilimde bile 15 bin kişi olacağını düşünün.

Hadi biz biraz daha iyimser olalım ilk % 5’lik dilimdekilerin kendilerini başarılı sayacağını hesap edelim. Tersten bakarsak bu sınava girenlerin % 95 olasılıkla başarısız olacağını söyleyebiliriz. Yeterince canınız sıkılmadıysa devam edeyim, bir şekilde okulumuzu bitirdik ve iş aramaya başladık. Çalışmak istediğimiz işlerin çalışmak istemediğimiz işler olduğunu fark edene kadar belli bir süre iş peşinde koşacağız. Burada devreye başka bir kavram daha girecek: Adalet. Ne yazık ki çoğu insan büyük bir olasılıkla bu kavramı daha çok adaletsizlik olarak hissedecek. Eş dost, kayırmacılık, çalınan sınav soruları gibi nedenlerle zaten aslanın ağzında olan ekmek artık ulaşılması olanaksız bir noktada gibi görünecek gözümüze. İş aramanın ne kadar zorlu bir dönem olduğunu yaşayanlar bilir. İnsanı hayattan soğutup tüm toplumla, hatta kendi yakınlarıyla arasındaki bağı bile zayıflatacak kadar zor bir şeydir ülkemizde iş aramak. 

Hadi bu engeli de aştık diyelim, iyi bir okulda okuyup, bilinen bir firmada çalışmaya başlamak bile mutlu olacağımız anlamına gelmiyor. Yaşam önümüze hiç beklemediğimiz yeni engeller çıkaracak. ‘Superman’ olmadığımıza göre, birini aşsak bir diğerine takılacağız. Yani bir sevinirsek bir de üzüleceğiz. Ancak her seferinde, yaşadıklarımızın üstünden biraz zaman geçince, geriye bakıp “Başarı ya da başarısızlık saydıklarım aslında benim düşündüğüm kadar da önemli değilmiş.” diyeceğiz.

Günümüzde hedeflere varmakla insan mutlu olacakmış gibi bir hava yaratılıyor ancak bu doğru değil.  Hedef yolun sonundaki varış noktasıysa, her insan için en gerçekçi hedefin ölüm olması gerekirdi. Amaç bir yere varmak değil de ömür boyunca geçilecek farklı yolların güzelliğini görmek olmalı. Yani istediğimiz gibi bir yere varamasak da ertesi gün taze bir umutla yeniden yola çıkabilmek. Bu bakış açısı belli bir süre sonra bizi varış noktalarına bağımlı olmaktan da kurtaracak. Zorlu bir yolculuğun sonunda bir ağaç gölgesinde dinlenirken ertesi gün çıkacağınız yolu hayal etmek gibi. Birisi size “Nasıl, bari çektiğin çileye değdi mi vardığın yer?” diye sorduğunda vardığınız yeri değil de geçtiğiniz yolları anlatmak gibi. Hedeflerle, varışlarla, sonuçlarla gereğinden fazla ilgilenmeden yolu gözlemek, ertesi gün iyi kötü, kör topal ama yeniden yola koyulabilmek. Winston Churchill’in söz ettiği de sanırım çok farklı değil. Bu yaşamdaki en büyük başarı sürekli kazanmak değil, yenilgilerle karşılaşınca yoldan geri dönmemek, hiçbir durumda yaşama isteğini yitirmemek.

Yaşanan kötü bir günün sabahında, yeniden yola çıkacak gücü bulan insan kadar güçlü birisi var mıdır bilemiyorum. Belki de hayatta başarı denen şey sadece bu olsa gerek.

Burak Kaya

Not: Olumlu Zihinsel Tutum Eğitimine katılarak bu konudaki yetkinliklerinizi artırabilirsiniz. OffCourse'la dünyanın her yerinde, kişisel bilgisayar, tablet veya akıllı telefonunuz üzerinden eğitim alabilirsiniz.